Oynayalım mı?
- Mustafa Direk
- 11 Nis
- 1 dakikada okunur

Bazen bir konuşma bir karar değildir .Bir yolculuk da değildir.Sadece kısa bir duraktır.Y anı başında biri var mı, yok mu, onu anlamaya çalıştığın bir sessizlik.
Bugün içimde, adına ilişki denen şeye dair taşıdığım bir teoriyle karşı karşıya geldim. Onu yargılamadım, ama sorguladım. O teori, tamamlanmadan gerçek bağ kurulamayacağını savunuyordu.
Maddi özgürlük, acıyla yoğrulmuş öğrenmeler, eğitim, kendini gerçekleştirme…Zihin ancak bu evreleri geçince berrak olurdu. Ve ancak berrak bir zihinde, korkusuz ve içten bir sevgi yaşayabilirdi.
İnanmıştım buna. Hâlâ da inanmaya yakın hissediyorum kendimi.Ama sonra bir film izledim.Bir adam, dönüşmek üzere olan bir bedenin içinde sıkışmıştı. Karısı hamileydi.Adam, kendine zarar vermeyi düşündü, sonra yapamadı.İzlerken içimden geçirdim: Ben olsaydım, söylerdim. Belki beni durdurur. Belki beni ileri atar. Belki sadece susar. Ama bilirdi. Çünkü ben bir bağın sağlamlığına, zor anların ne kadar açık yaşanabildiğiyle bakıyorum.
Eksik parçalı bir yapbozu duvarıma asmam. Camı kırılmış bir bardaktan su içmem. Bu mükemmellik değil. Bu korunmak değil. Bu sadece, acının sıradanlaşmasına karşı duyulan bir dikkat.
Güvenmek kolay değil. Biliyorum. Ben de bazen kaotik davrandım. Bazen kimse gelmedi. Ama içimde hâlâ küçük bir yer, biri gelse ve sadece “oynayalım mı?” dese diye bekliyor. Hiçbir şeyi çözmeyelim. Sadece topu birbirimize atalım. Sessizlikte duralım. Ve belki ilk defa, bir cümle olmadan da anlaşalım.
Çünkü belki bazı bağlar, tamamlanmış olmakla değil, birlikte eksik kalmayı göze almakla mümkün olur.
Son Yazılar
Hepsini GörYalnızca Yorum Bırakanlar: Duygusal Katılım mı, Dijital Refleks mi? Bir paylaşım yapıyorsun. Altına gelen onlarca yorum arasında bazıları...
Sessizlikle Kalmak: Sürekli Tüketen Zihne Düşünsel Mola Sosyal medya akıyor, haberler yenileniyor, podcast'ler oynatılıyor, videolar...
Comments